Hicri Köroğlu
Mesaj ve Tartışma Panosu
1962 yılında eğitim için Amerika’ya geldi.
Minessota (ABD) Ünersitesinden makine mühendisliği diplomasını aldıktan
sonra Californiya Üniversitesinde feza dinamiği üzerine ihtisas yaptı.
Otuzdört yıllık bir iş hayatından sonra, 2002 yılında bilgisayar teknoloji
müdürlüğü yaptığı şirketinden emekli oldu.
Editöre yanıt vermek veya
konu hakkında düşünce eklemek veya eksik olan bir bölümü tamamlamak için lütfen
Mesaj Panosu'nu kullanın.
|
|
DEĞİŞMEK
Yönetim
sistemleri, din, siyasi partiler, eğitim kurumları, ticaret şirketleri
her “organik” kuruluş gibi zamanla değişir. İngilizcede “change or
die” (değiş, yoksa öl) sözü değişmenin (değişebilmenin) önemini
vurgular.
Değişmek, bazen sistem-içi güçlerin etkisiyle, bazen de sistem-dışı
güçlerinin zorlamasıyla gerçekleşir. Bir sistemin kendini “kendi
içinden” değiştirmesi en rahat ve en pürüzsüz bir yol olduğu, genelde
inanılan bir savdır, fakat bunun da bazı istisnaları vardır. Hristiyan
Reformcuları, Luther ve Calvin gibi örneğin, sistemin içinden olmasına
rağmen, Reform hareketi uzun yıllar tutmuş ve çok kanlı olmuştur.
Neyse, sayılmayacak kadar çok olan kuruluşların neden ve nasıl
değiştikleri sorusunu başkalarına bırakıp, yönetim sistemleriyle
ilgili bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yönetim sistemlerin hemen hepsi, dış güçlerin zoruyla oluşturulmuştur.
Fransız devrimi, Amerika’nın özgürlüğü ve Bolşeviklerin Rusya’da
yönetimi ele geçirmeleri bunun bazı örnekleridir. Bir ülkeyi yönetecek
sistem kurulduktan sonra, o sistemin yaşaması sistemin nasıl
değiştiğine bağlıdır. Değişik fikirlere yer veren ve demokratik
prensiplere dayanan yönetimlerin en iyiye doğru değiştiklerine inanan
biriyim. Tarihte yerini alan otoriter Yugoslavya’ya karşın, demokratik
Çekoslavakya örnek verilebilir.
Demokratik ve çok sesli sistemlerde, değişmenin “hangi sesin“
doğrultusunda olacağı önemli bir konudur. Amerika’da örneğin,
komunizmden nefret etmeyi bir vatan borcu sayan Cumhutiyetçilerin
başkanı Nixon, Çinle ilişkileri normalleştirmiştir. Solcu
Demokratların aynı şeyi yapmalarına dünyada izin vermeyecek sağcılar,
kendilerinden birinin bu işi yapmasına seslerini çıkartmamışlardır.
Aynı şekilde, solcu Clinton, Amerika’nın sosyal güvence sistemini,
sağcıların istediği şekilde, değiştirmiştir.
Son Türkiye seçimlerinde Türkiyedeydim. Cumhuriyet ve laiklik elden
gidiyor ve ülke ikiye bölünüyor sloganları atıp halkı korkutma dışında
diyecek birşeyleri olmadıklarını gösteren muhalefet karşısında AKP
büyük başarı gösterip, tekrar yalnız başına iktidara geldi. Yaklaşık
beş yıl önce AKP iktidarı kazanınca çok korkmuş ve ben de Cumhuriyet
ve laiklik elden gidiyor diye üzülmüştüm. Fakat 22 temmuz
seçimlerinden sonra Amerika’da sağcı Nixon‘un ile solcu Clinton’un
yaptıklarını hatırlayayıp, AKP’nin başarısının Türkiye için yararlı
olacağına karar verdim.
Türkiye’ye laik bir demokrasinin oturması için, ezici çoğunluğu dindar
olan ülkede, dindar kesimin de laikliği ve demokrasiyi benimsemesi bir
şarttır. Eğer AKP ikinci döneminde, liderinin söz verdiği gibi,
demokratik ilkelere sadık kalırsa, Türkiye tam demokrasi yönünde dev
adım atmış olacaktır. AKP’nin tabanında şeriatı getirmek istiyenlerin
olduğunu ve Türkiyenin gelecek 4-5 yıl içinde tehlikeli bir yola
girdiğini biliyorum. Fakat böyle bir riski almak zorunda olduğumuzu da
anlıyor, ve kötü düşünmemin tam aksine, Türkiye’nin İran gibi
olacağına artık inanmıyorum. Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin, AKP
tarafından benimsenip güçlendilirileceği herkesin hoşuna gitmeyebilir,
fakat bence Türkiye önemli bir şans yakalamıştır ve bizleri geleceğe
güvenle baktıracak bir değişim içine sokmuştur.
Türkiye’deki son seçimler, önemli ve sevinecek bir başka değişiklikte
getirmiştir. Hem MHP’li ve hem de DTP’li Kürt kökenli milletvekillerin
mecliste olmaları çok seslilik açısından önemli bir gelişmedir. Bence
bu Türkiye’nin bütünlüğü açsından son yıllarda elde edilen en büyük
başarıdır. Değişik fikirlerin aynı çatı altında açıkça konuşulmasının,
son yıllarda ortaya çıkan güvensizliği ve korkuyu yok edeceğine
inanıyorum.
Bu sefer Türkiye’den çok iyimser olarak döndüm. Birkaç ay önce
Amerika’nın meşhur New York Times gazetesi, Türkiye’deki sağcı AKP’nin
Atatürk’ün reformlarını gerçekleştimede, Atatürk’ün kurduğu partinin
bile önüne geçtiğini yazmışmış. Bu düşünceyi okuyucuların taktirine
bırakırken, CHP’nin “değiş veya öl” deyimine bir örnek olup
olmayacağını merak ediyorum.
Yorum eklemek istiyorsanız, lütfen
buraya
tıklayınız...
Hicri Köroğlu
|