Hicri Köroğlu
Mesaj ve Tartışma Panosu
1962 yılında eğitim için Amerika’ya geldi.
Minessota (ABD) Ünersitesinden makine mühendisliği diplomasını aldıktan
sonra Californiya Üniversitesinde feza dinamiği üzerine ihtisas yaptı.
Otuzdört yıllık bir iş hayatından sonra, 2002 yılında bilgisayar teknoloji
müdürlüğü yaptığı şirketinden emekli oldu.
Editöre yanıt vermek veya
konu hakkında düşünce eklemek veya eksik olan bir bölümü tamamlamak için lütfen
Mesaj Panosu'nu kullanın.
|
|
EVREN ve BİZ
Bu yıl, 2005, Einstein’ın meşhur
teoreminin 100. yılıymış. Bu teoremin (ve daha sonra gelenlerin)
evrenle ilgili bilgi ve inançlarımızı nasıl etkilediği, Amerika’da
birkaç radyo programı ve yayın organlarının konusu olmuştur. National
Geographic dergisinin Mayıs sayısı örneğin, fizikçilerin evrenle
ilgili düşüncelerinin kısa bir özetini vermiştir. Amerika’nın ulusay
radyo şebekesi de Einstein’le ilgili birkaç program yapmıştır.
Einstein’in teoremleri, Darwin’in evrim teoremi gibi, evren ve dünya
görüşlerimize büyük değişiklikler getirmiştir. Einstein’den önce,
evrenin dinlerin (metafiziğin) anlattığı gibi olduğu düşünülmüş ve
“gökte” görünen herşeyin belli ve bilinmez (bilinemez) kurallar
gereğince sabit kalacağına inanılmıştır. Galileo gibi astronomlar
dinsel inançlarına ters düşen (örneğin dünyanın güneş etrafında
döndüğü) buluşlar yapmışlarsa da, Einstein’den sonradır ki, evrenle
iligili bilgilerimiz radikal bir değişikliğe tanık olmuştur.
Esasında Einstein, teoremlerinin popüler dinsel inançlarla çelişkide
oluşunu pek sevmez ve inanmak istemezmiş. O kadar ki, kendi teoremine
göre evrendeki her kütlenin kütleler arası çekimi (yer çekimi)
sonucunda tekrar merkeze çökeceği olasılığı, Einstein’in bir Evrensel
Katsayı (Cosmic Constant) yaratmasına neden olmuştur. Bu katsayıyla
orantılı olarak çalışacak bir güç merkeze doğru çöküşü önleyecek ve
evren, dinde belirtildiği gibi sabit kalacaktır. Astronom Hubble’in
1929’da evrendeki her noktanın, şişirilmekte olan bir balonun
üstündeki noktalar gibi, birbirlerinden uzaklaştığını izlemesi,
Einstein’in katsayısını, Einstein’e, göre, gereksiz kılmıştır.
(Einstein, bu katsayının düşündüğü en saçma bir nesne olduğunu
söylemiştir.)
Hubble’in buluşundan sonra, fizikçiler yer çekiminin eninde sonunda
kütlelerin birbirlerine uzaklaşmasını yavaşlatacağını ve yine yer
çekimininin herşeyi merkeze doğru çekcğine inanmaya başlamışlardı.
Böylece, fizikçilere göre, yaklaşık 20 milyar yıl sonra evrendeki
bütün kütleler, bir çay kaşığı kütlenin triliyonlarca ton ağırlığında
olduğu çok küçük bir hacimde toplanacak ve tekrar “büyük bir patlama”
olacaktı. Böylece her 30-40 milyar yıl yeni bir evren oluşacaktı.
Fiziğin 1990 yılında, evrendeki noktaların bir birilerinden
uzaklaşmasının ivme kazandığını saptamaları, yukardaki düşünceleri
geçersiz kılmıştır. Fizikçilere göre bu ivmeye, şu ana kadar
görülmeyen ve yer çekimin karşıtı olan “kara madde” (dark matter)
neden olmaktadır. (Bu kara maddeye fizikçi Michael S. Turner, kara
enerji adını vermiştir.) Evrendeki kütlelerin bir birilerinden giderek
daha hızla uzaklaşmaları, kara madde kavramını yarattığı gibi,
Einsteinin evrensel sabitini de tekrar canlandırdığı düşünülmektedir.
Böylece, Einstein kendi diliyle çok aptal olduğunu söylediği fikri
yeniden doğacak gibidir. Fizikçilerin evrenle ilgili “modern”
görüşleri eninde sonunda (yaklaşık 20 milyar yıl sonra) evrenin
öleceği (sona ereceği) doğrultusundadır.
Atmışlı yıllarda Amrika’nın meşhur bir filosofu, Eric Hoffer, vardı.
Öğrencilere üniversite İngilizc derslerinde Hoffer’in kitapları
okutulup raporlar yazdırılırdı. Ben de yazarın bir iki kitabını
okumuş, fakat dedikleriyle ilgili hatırladğım az şey kalmıştır.
Bunlardan biri, Hoffer’e göre “medeniyetin soru sormakla
başladığıdır.” Yazara göre el, kol, ve göz işaretleriyle iletişim
kurmak mümkün olsa bile, soru sormak olanaksızdır. Dolayısyla konuşma
yeteneğinin insanlığa getirdiği en büyük avantaj soru sorma
yeteneğidir.
İnsanlık, bu konularda çok yüksek eğitim görenler dışında, evrenin
akibeti ve başka bilimsel dallarda soru sorma yeteneğini kaybetmiştir.
Değil bu konulardaki sorulara yanıt vermek, soru sormak bile Batı’da
“yüksek bilim imamları” (high priests of science) diye adlandırılan
kişilerin elindedir. Yaklaşık otuz yıl önce ölen Eric Hoffer’ın buna
ne diyeceğini bilemem ama, ben gün geçtikçe bilim adamlarının
düşündüklerine ve söylediklerine inanmak zorunda olduğumuza
inanıyorum. Bazen bilim adamlarının öne sürdükleri bize saçma gelse
bile.
Son yıllarda evrenlerle ilgili bir bilim dalı, kozmoloji, çok papüler
olmaya başlamıştır. Kozmologlara göre, bizim evren gibi sonsuz sayıda
evren vardır, fakat bunları ne görmek ne de varlıklarını kanıtlamak
olanağı vardır. Ve geldik mi, insanlığın belki de ilk sorduğu soruya?
Ve geldik mi belkide insanlığın ilk verdiği yanıta? Varlığı veya
yokluğu ispat edilemez!
Yorum eklemek istiyorsanız, lütfen
buraya
tıklayınız...
Hicri Köroğlu
|