Hicri Köroğlu
Mesaj ve Tartışma Panosu
1962 yılında eğitim için Amerika’ya geldi.
Minessota (ABD) Ünersitesinden makine mühendisliği diplomasını aldıktan
sonra Californiya Üniversitesinde feza dinamiği üzerine ihtisas yaptı.
Otuzdört yıllık bir iş hayatından sonra, 2002 yılında bilgisayar teknoloji
müdürlüğü yaptığı şirketinden emekli oldu.
Editöre yanıt vermek veya
konu hakkında düşünce eklemek veya eksik olan bir bölümü tamamlamak için lütfen
Mesaj Panosu'nu kullanın.
|
|
KÜLTÜR SAVAŞLARI
Köyüme yaptığım en son gezide, 20 yıldır
köy odasının baş köşesine bulunan televizyon yeniydi. Ben gençken baş
köşeye köyün ileri gelenleri oturur, okuma yazma kültürü olmayan
memleketimde yörenin geçmişi bir nesilden diğerine sözlü olarak
aktarılırdı. Odanın “ayaklık” yerinde oturan biz gençler, söylenenleri
ilgiyle dinler, geçmişin önemli olaylarını anlatanlarla birlikte
tekrar yaşardık. Anlatılanlar “resmi” tarih değildi, fakat
Abdulamit’in “Hamidiye” birliklerini ilk kez köy odasında duymuş ve
hatta bu birliklerin atalarımın köyüne topla saldırığını öğrenmiştim.
Odanın baş köşesinde oturan Hamidiye birlikleri paşasının oğluna çay
servisi yaptığımda da, ailemle paşa ailesinin barış içinde
oluşlarından kaynaklanan mutluluğumu gizleyememiştim.
Köy odasının ileri geleni artık televizyondu. Geçmişlerinden haberi
olmayan oda gençleri, günün şarkıcılarını, artistlerini, modellerini
ve onların en son sevgililerini, televizyon aracılığıyla, gayet iyi
biliyorlardı. Yöremin popüler kültürünü televizyon silindir gibi
ezmişti. Köye en son gittiğimde buna üzülmüş, fakat Amerika’lıların
(özellikle ortanın sağındakilerin) bu konu üzerine söylediklerini
anımsamıştım. Onlara göre ekonomide olduğu gibi, popüler kültürde de
karar “serbest pazarındır.” Yine onlara göre, İletişimdeki devrim,
dünyaya yeni kültür seçenekleri getirmiş ve toplum beğendiği kültürü
almıştır. Dünyanın Amerikan kültürünü seçmesi (ki televizyonu Amerikan
kültürünün bir parçası sayarlar), bu kültürün üstünlüğünün bir
belirtisidir.
Benim yörenin popüler kültürünün Amerika’nın popüler kültürü
karşısında tutunamadığını anlıyorum. Fakat Türkiye’nin Ankara veya
İstanbul gibi büyük şehirlerinde Amerikan popüler kültürünün domine
olmasının anlamı neydi? Televizyonlarımız Amerikan pop muziğinin kötü
kopyası “kliplerle” doluydu, büyük şehirlerimizin sokakları döğmeli,
küpeli, göbeklerini sergiliyen giysilerle dolaşan gençlerin ve
İngilizce levhalı dükkanların cennetiydi. McDonald’s, Pizza Hut ve
gibi Amerikan lokanta kesiminin alt tabakasını oluşturan zincirler,
Türkiye’de “yüksek moda” olmuştu.
Haydi diyelim Amerika’lıların kültür hakkında düşündükleri Türkiye
için de geçerliydi. Fakat Fransa niye bu kültürden o kadar
kuşkulanıyordu? Fransız kültürü dünyanın en ileri gelenlerinden biri
değilmiy di; onlar neden korkuyorlardı? Bu korkulara ben de katılmış
ve popüler kültürün para yapmaktan başka bir işe yaramadığı düşünen
Amarika’lıların eninde sonunda bütün dünyayı kendi düşüncelerine
çekeceklerinden kaygılanmıştım. Bu karamsarlığın epey içine daldığım
bir anda, nedense tarihçi Arnold Toynbee’nin kültür savaşı diye
adlandırdığı bir yazısını anımsadım.
Toynbee’ye göre, Çin’le Hindistan arasındaki bütün silahlı savaşları
Çinliler kazanmasına rağmen, kültür savaşında Hintliler üstün
gelmiştir. Aynı şekilde Araplarla Farslılar arasındaki “sıcak”
savaşları Araplar kazanmasına rağmen, İslam’ın kültür savaşını
Farslılar kazanmıştır. Toynbee bunun gibi başka örnekleri de verir.
Esasında Amerikalılar’da Meksikayla yaptıkları her savaşı
kazanmışlardır, fakat son yıllarda en çok korktukları kültür savaşını
“Latin-Amerikalılara” (resmi dilleri İspanyolca veya Portekizce olan
Orta ve Güney Amerikalılara verilen ad) kaybetmektir. Amerikan’ın
güneybatısı gün geçtikçe Latin-Amerikalaşmaktadır. Meksika lokantaları
ülkenin her yöresine yayılmış, “Latin” müziği popüler müzikte önemli
bir yere gelmiştir. Geçen başkanlık seçimlerinde, 2000, bazı güneybatı
eyaletlerinde hem başkan Bush ve hem de Al Gore, İspanyolca konuşmalar
yapmıştır.
Bir iki yıl önce bir Türk gazetesinde okuduğuma göre, Türkiye’de en
ilgi çeken müzik aleti sazmış. Demek ki benim ülkemde de kültür savaşı
henüz bitmemiş, ve ülke Amerikan popüler kültürüne henüz teslim
olmamıştır. Son zamanlarda içine düştüğüm iyimserliğin verdiği
güvenle, kültür savaşını Amerilalılara kaybetmeyeceğiz diyorum.
Kültürün silahları ne radarların görmediği uçaklardır, ne de uzaydan
herşeyi gören uydulardır. Popüler kültür, yüzyılların eleğinden
geçmiş, bir toplumun ruhunu yansıtan, şarkısını seslendiren, acısını
canlandıran bir nesnedir. Kültürü, bir gömlek değiştirir gibi,
değiştirmek o kadar da kolay değildir.
Geçenlerde annesi Amerika’lı olan kızım, Amerikalı nişanlısıyla
Türkiye’de davul zurnalı bir düğün yapacağını bana iletince, daha da
olumlu düşünmeye başladım. Belki de Kültürün savaşı olmayacağına ve
kültürlerin yan yana yaşayabileceğine önderlik edecek yine
Amerikalılar olacaktır. İnsanların özüne uymayan hiçbir şey uzun
yaşayamaz. Amerikan popüler kültürünün de bunu görüp, kendini daha
sağlam bir temele oturtacağına inanmaya başladım.
Benim köy odamın kültürünün geri geleceğine inanmıyorum. Fakat ben
değilse bile, akrabalarını görmeye gidecek çocuklarımın, köy odasında
olmazsa bile, sazla türküler ve uzun havalar dinleyeceği günün
geleceğine inanıyorum.
Yorum eklemek istiyorsanız, lütfen
buraya tıklayınız..
Hicri Köroğlu
|