Hicri Köroğlu
Mesaj ve Tartışma Panosu
1962 yılında eğitim için Amerika’ya geldi.
Minessota (ABD) Ünersitesinden makine mühendisliği diplomasını aldıktan
sonra Californiya Üniversitesinde feza dinamiği üzerine ihtisas yaptı.
Otuzdört yıllık bir iş hayatından sonra, 2002 yılında bilgisayar teknoloji
müdürlüğü yaptığı şirketinden emekli oldu.
Editöre yanıt vermek veya
konu hakkında düşünce eklemek veya eksik olan bir bölümü tamamlamak için lütfen
Mesaj Panosu'nu kullanın.
|
|
DOĞU ve BATI
Doğu ve Batı,
doğayla ilgili olanların yanında, başka anlamlarda taşır. “Batı”
sözcüğü “medeniyet” anlamında da kullanılır ve dolayısıyla
“medenileşme” “Batı’lılaşma” olarak algılanır. Bu anlamlar dışında,
Doğu ve Batı sözcüklerinin tarihte de önemli yerleri vardır. Binlerce
yıldır tarih, Doğu ve Batı’nın kavgasına tanık olmuş, popüler kültür,
bilim, teknoloji, felsefe ve yaşam ayrılıklarını kapsayan görüşler
tarihin sayfalarını doldurmuştur. Doğu’lu yorumculara ender rastlanan
bu sayfalar, genelde Batı’nın üstünlüğünü vurgulamışlardır.
Doğu ve Batı arasındaki çekişme büyük olasılıkla Yunan tiyatro yazarı
Euripides’ten (yaşamı Milattan Önce yaklaşık 5. yüzyıla rastlar) çok
daha önce de vardı. Aksi halde Euripides, Medea adlı oyununda Jason’un
eşi Med’li Medea’nın vahşiliğinin nedenlerinden birini\ Medea’nın
“doğuluğunda” bulmazdı. Büyük olasalıkla Euripides, tomplumda var olan
önyargıyı dile getrimiştir.
Batı’daki bu önyargıya rağmen, birçok Doğu’lu toplum, Batı’ya katılma
çabasında bulunmuştur. Euripides’ten 600-700 yıl sonra sahnede olan
Komegene krallığı böyle bir toplumun örneğidir.
Komegene kralı Antiochus I, Nemrut Dağı’nın tepesindeki anıtına Pers
İmparatorluğuna bakan Doğu Terası, Roma İmparatorluğuna bakan Batı
Terası yaptırtmıştır. Antiochus I, belkide Anadolu’nun Doğu ile
Batı’nın el ele ve uyum içinde yaşayabilecekleri ideal bir yöre
olduğunun altını çizmek istemiştir. Antiochus’un tam olarak
düşündüklerini bilemeyeceğiz, çünkü Batı’nın Roma İmparatorluğu
Komegene krallığını tarihe gömmüştür.
Komegene krallığının batışından yaklaşık 400 yıl sonra İslamın doğuşu,
Doğu/Batı sürtüşmesine ikinci bir boyut eklemiştir. Hiristiyan Batı,
artık önyargısını Müslüman-Doğu eksenine yöneltmiştir. İslamın
doğuşundan yaklaşık 400 yıl sonra Anadolu’ya giren Türkler, ister
istemez, yüzyıllardır süregelen bir oyunun içine girmişlerdir.
(Tarihçi Alan Palmer The Decline and Fall of the Ottoman Empire
kitabında, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u aldıktan sonra, bir
Doğu/Batı mücadelesi olarak algılanan Truva Savaş’ının intikamını
nihayet aldığını söylediğini yazar. Bu deyiş, Haçlı Seferlerinden beri
Doğu/Batı kavgasının içinde olan Türklerin, konunun ruhunu iyice
anladıklarını bir kez daha vurgular.) Türklerin Batı’nın göbeği
Viyana’ya kadar ilerlemesi Doğu/Batı mücadelesine bir üçüncü boyut
eklemiştir: Türk’lük.
Yaklaşık yüz yıldır Türkler, hemşerileri Komegene krallığı gibi, Batı
ile Doğu’yu Anadolu’da birleştirmeye uğraşmaktadır. Bu uğraşı, Avrupa
Birliğininin Türkiye’ye kapılarını açmasıyla başarılacaktır. Avrupa,
binlerce yıllık yaşamı olan Batı önyargısının saçmalığını görüp, bu
önyargıdan sıyrılamazsa kapı kapalı kalacaktır. Kapının açılması,
Avrupa’nın Doğu-Müslüman-Türk kuşkusunun üstüne çıkmasıyla
gerçekleşebilecektir.
Türkiye’nin Avrupa Birliğine girme kararı, Batı ülkelerin dış
politikasını belirleyen bürokatların elinde olmasına rağmen, bu
bürokatları yetiştiren toplum, yukarda değinilen önyargıdan vaz
geçmedikçe, bürokratların kapıları açma gücü olamaz. Toplumdaki
önyargılarla büyüyen bu bürokratların bu önyargıdan kısa bir zamanda
arınmalarını beklemek yanlıştır. Doğru yol, bu önyargının nedenlerini
teker teker inceleyip, teker teker çökeltmektir. Bunu başarmak, akıllı
davranış, şans ve sabır ister.
Doğu Avupa’da Komünist rejimlerin çöküşü, Japonya ve Çin gibi “Doğu”
ülkelerin hızla ilerleyişi Doğu-İslam-Türk korku kürsüsünün bir
ayağını kırmış gibidir. Bu da bizim için büyük bir şanstır. Ayrıca
Türkiye’nin spor ve popüler kültürde ismini sık sık duyurması, fakat
daha önemlisi ülkeye gelen milyonlarca turistin Türklere ve Türkiye’ye
(Türkiye’ye giden Amerika’lılardan, ülkemize ve halkımıza hayran
kalmayan birini tanımadım) hayran kalmaları, kürsünün “Türk” ayağını
da bir hayli yontmuştur. Türkler’den
korkmanın mantıksızlığı, bizi tanıyanların öncülüğüyle, birkaç yıl
içinde bence büyük çoğunluğun göreceği bir gerçek olacaktır.
Avrupa Birliğine girmenin önünde duran üç ayaklı engelin en çetini
Müslümanlığımızdır. Bu engeli aşmamız sabır ve zeka ister. Sabır ister
çünkü, Londra’nın en büyük camisinin imamı bütün İngiliz
müslümanlarını ülkenin laik sistemini yıkıp yerine şeriat getirmeye
çağırırsa İngilizlerin bizi anlamalarını
beklemek saçmadır. Sabır ister, çünkü 3 bine yakın kişi İslam adına
öldürüldükten sonra “İslamda şiddet yoktur” lafına Batı’lıların hemen
inanmasını beklemek mantıksızdır. Kötü izlenimlerin giderilmesi zaman
ister. Batılılara bu zamanı tanımamız gerek.
Zeki davranmamız gerek çünkü İslam’a olan önyargıyı silmek yalnızca
bizim elimizde olan birşey değildir. Tarihçi Bernard Lewis’e göre
Hiristiyan dünyasıyla İslam dünyası arasındaki en büyük fark şudur:
Hiristiyanlıkta ulus dinin üstündedir, İslamda din ulusun. Aklımızı
kullanarak İslam dünyası içinde, kendi kişiliğimizi yansıtan bir çözüm
bulmalıyız. Felsefesi ulus üstünde olan İslam’da, kendimize has bir
yer hazırlamak belki de karşılaşacağımız en büyük engeldir.
Bu engeli yok edecek en byük adım bence laikliktir. Laiklik Avrupa
Birliğinin kapısını kapalı tutan menteşelerinden biridir. Batılıların,
bir Müslüman ülkesinin uzun vadede laik kalacaklarına inandıklarını
sanmıyorum. Bu düşüncede yanıldıklarını onlara ispatlamak bize düşen
en büyük görevdir. Karar bizimdir; ya Anadolu’da Batı ile Doğu
birleştiren ve bütün dünyanın kutlayacağı bir gün doğurtacağız, ya da
Batı ile doğu arasında binlerce yıl kalacak bir set dikeceğiz.
Yorum eklemek
istiyorsanız, lütfen
buraya tıklayınız..
Hicri Köroğlu
|