Editörden Aylık Yazılar / Yorumlar / Açıklamalar Ana Sayfa|Reklam|İletişim|Başlangıç|Bookmark|English   
Bu sayfayı arkadaşınıza tavsiye edin..!   



Hicri Köroğlu
Mesaj ve Tartışma Panosu

1962 yılında eğitim için Amerika’ya geldi. Minessota (ABD) Ünersitesinden makine mühendisliği diplomasını aldıktan sonra Californiya Üniversitesinde feza dinamiği üzerine ihtisas yaptı.

Otuzdört yıllık bir iş hayatından sonra, 2002 yılında bilgisayar teknoloji müdürlüğü yaptığı şirketinden emekli oldu.

Editöre yanıt vermek veya konu hakkında düşünce eklemek veya eksik olan bir bölümü tamamlamak için lütfen Mesaj Panosu'nu kullanın.

 

 

BAKIŞ AÇISI

Liseden sonra, 1962, eğitim için Amerika’ya geldiğimde, dünyadaki yönetim ve ekonomi sistemleri hakkında fazla bilgim yoktu. Zamanın iki kutuplu dünyasında, Türkiye’nin Amerikan’ın köşesinde olduğu bildiğim birkaç şey arasındaydı. İnsanlarda politik ve ekonomik fikirlerin oluşmaya başladığı çağda ben Amerika’ya gelmiştim. Komünizm ve demokrasinin, kapitalizm ve devletçiliğin dünyanın her yerinde çatıştığı (hem soyut ve hem de somut olarak) dönemde kader beni kapitalizm ve demokrasinin kalesi Amerika’ya atmıştı. Dünyaya bakış açımın burda yaşamanın etkisiyle oluşacağı doğaldı.

Belkide meslek olarak kendini “politikacı” olarak tanıtan babamın etkisinden, Amerika’nın poiltik ve ekonomik sistemlerini öğrenmeye büyük çaba göstermiş ve kısa zamanda New York’un iki büyük gazetesine (New Tork Times ve artık yayınlanmayan Herald Tribune) abone olmuştum. İngilizcem okuduklarımın hepsini anlamama yetmemişse de, kısa zamanda Amerika’nın yönetim ve ekonomik sistemlerinin ülkenin kuruluşunda, 1776, kararlaştırıldığını öğrenmiştim. Bu ülke yöünetim sistemi olarak demokrasiyi, ekonomik sistemi olarak ta kapitalizmi seçmiştii. Amerika’daki 43 yıllık yaşamım sürecinde bu iki temel ilkenin tartışıldığını hiç duymadığım gibi, anladığım kadarıyla bu ülkenin tarihinde de yönetim ve ekonomik sistemleri hiçbir zaman tartışma konusu olmamıştır.

Türkiye’de ise ekonominin hemen tümü devletçe yöneltildiği gibi, 1946’da temeli atılan demokrasi ise henüz tam anlamıyle gelişmemişti. Belki de genç yaşta Amerika’da geldiğimden ve yönlendirimeye meyilli olduğumdan, belki de burda okuduğum ve duyduklarım bana mantıklı geldiğinden, demokrasinin ve kapitalizmin üstün sistemler olduğuna kısa zamana inanmış ve Amerikalıların, propaganda amacıyla olsa bile, verdikleri örnekler bu inancımı güçlendirmişti. Doğu Almanya ile Batı, Kuzey Kore ile Güney, Çin ve Taiwan karşılaştırıldığında, Amerika’da (ve Batı’da) benimsenen sistemin komünist/devletçi sistemden daha üstün olduğu kaçınılmaz bir sonuçtu. Bunlara belki de Batı’nın en sosyalist ülkesi olan İsveç’in kapitalist olduğu eklendiğinde, mühendislik eğitiminin mantığı, başka bir sonuca varmama izin veremezdi.

On yıl sonra Türkiye’ye, kendimden çok emin, döndüğümde Amerika’da geliştirdiğim bakış açısının sorgulanması beni sürpriz etmişti. Vietnam’da anlamsız bir savaş veren Amerika’nın her sistemi, doğru veya yanlış, çok eleştiriliyor; her şey savaşin kanlı fırçasıyla boyanıyordu. İşin kötüsü, uzun zaman Amerika’da bulunmam, arkadaşların bana “Amerika’lı” muamelesi yapmalarına neden oluyor, ve Amerika’nın her hatasından nerdeyse beni sorumlu tutuyorlardı.

Amerika’nın bildikleri gibi olmadığını, Amerika’da hemen hemen her anlamıyla tam özgürlük ve demokrasi olduğunu, Vietnam’a saçma nedenlerle giren Amerika’nın yönünü yine Amerika’lıların, demokrasinin kendilerine tanıdıkları hakları kullanarak, değiştireceklerini kimse dinlemek istemiyordu. Fikir ve söz özgürlüğünü amansızca savunan arkadaşlar, benim konuşmama izin vermiyor, “Amerikan mantığını” dinlemek istemediklerini tekrarlıyorlardı. Halbuki demokrasi ve kapitalizm Avrupa’da gelişmiş ve bütün ileri ülkelerde (o zaman olduğu gibi bugün de demokrasi/kapitalist dışında ileri ülke yoktur) kullanılan sistemlerdi. Buna rağnem, bazı arkadaşlara göre Berlin duvarı Batı’dan gelecek akını önlemek için yapılmıştı ve Amerika’da satılan her kitap kasten değiştirlmişti. (Birçok arkadaşla istedikleri kitapları istedikleri dilde Amerika’dan temin ederim diye iddiaya girdiğimi hatırlıyorum. Arkadaşlardan hiçbiri benim adlandırdıklarım kitapları Moskava’dan (veya herhangi komünist bir ülkeden) temin etme sözü verememişlerdi.) O zamanlarda Türkiye’de ekonomi hala devletin elindeydi ve hangi yönetim sisteminin Türkiye için daha iyi olduğu hala tartışılıyordu.

O günlerin üstünden uzun yıllar geçmiş, Sovyetler Birliği çokmüş, ve bazılarının hoşuna gitmese de, demokırasi ve kapitalizm galip gelmişti. Geçmişin dev devletçi ekonomisi Çin, hala yönetim sistemini değiştirmemişse de, ekonomide kapitalizmi (pazar ekonomisini) benimseyerek hızla ilerlemeye başlamış, çöken Komünist dünyasının lideri Rusya ile ekonomisini dünyaya açan Hindistan aynı yolu seçmişlerdir. (Hindistan’ın Çin’den bile daha hızlı ilerlemesi bu açılıştan dolayıdır!)Ne varki, insanların kurduğu her sistemde problemlerin vardılığı bilinen bir kuraldır. İnsanların geliştirile ve uygulanan demokrasi ve kapitalizm de bu kurala uymak zorundadır. Bu problemlere çözüm aramak ve tasarlanan çözümleri korkmadan tartışmak demokrasinin özellikleri arasındaır. “Varla/yok” arasında gittikçe büyüyen uçurum, fakir ülkelerin zenginler tarafından sömürülmesi, sağlık sistemlerinin adeletsizliği, bugünlerde tartışılan promlemler arasındadır. Amerika’da, ve diğer ileri ileri ülkelerde, sağ ve sol arasındaki tartışma, bu promlemlerin kapitalist sistem çerçevesinde en iyi şekilde nasıl çözüleceğidir.

Türkiye’de ekonominin dünyaya açılması, benim bakış açımdan, sevinecek bir olaydır. Fakat yönetim sisteminin ne olması gerektiğinin hala tartışılması üzücüdür. Eskinin demokrasi mi, komünizm mi, tek partili sistem mi tartışması, şimdi demokrasi mi, şeriat mı sorusuna dönüşmüştür. Pakistan, İran, Suudi Arabistan gibi şeriatla yönetilen ülkelerin hiçbirinin ileri devletler arsında yer almadığı bu dünyada, bu tartışma, nazikçe söylemek gerekirse, mantıksızlıktır.

Temmuzda yapılacak seçimlerde Türkiye bir bakıma şeriat yoluna devam edilsin mi edilmesin mi kararını verecektir. Eğer demokrasinin kendisi tehdit edilmezse, halkın eninde sonunda mantığını kullanıp rotayı şeriat yolunu terk edeceğine inanıyorum. Fakat şeriatla (veya otoriter) bir sistemle yönetilen her ülkede demokrasi ilk kurban olmuştur. Umudum, İslam’ın en ileri ülkesi olan Türkiye’nin, hemen hemen her dalda olduğu gibi, demokraside de öbür İslam ülkelerine örnek olmaya devam etmesi ve demokrasiden vaz geçmemesidir.
          

Yorum eklemek istiyorsanız, lütfen buraya tıklayınız...
 

Hicri Köroğlu

Bu sayfayı arkadaşınıza tavsiye edin..!  

Diğer Yazılar: Ana Sayfaya Dön

Bütün hakları saklıdır. izinsiz kopya edilemez ve kullanılamaz..! Yasal Uyarı (Disclaimer)
Copyright © 2000-2008 Stork Corporation-Turkish-Media.Com bir Stork Corporation Kuruluşudur...
Hicri Koroglu HİCRİ KOROGLU hicri koroğlu Hicri KÖROĞLU HICRI