Hicri Köroğlu
Mesaj ve Tartışma Panosu
1962 yılında eğitim için Amerika’ya geldi.
Minessota (ABD) Ünersitesinden makine mühendisliği diplomasını aldıktan
sonra Californiya Üniversitesinde feza dinamiği üzerine ihtisas yaptı.
Otuzdört yıllık bir iş hayatından sonra, 2002 yılında bilgisayar teknoloji
müdürlüğü yaptığı şirketinden emekli oldu.
Editöre yanıt vermek veya
konu hakkında düşünce eklemek veya eksik olan bir bölümü tamamlamak için lütfen
Mesaj Panosu'nu kullanın.
|
|
YENİ UZAY YARIŞI
Yaklaşık 30 yıl
önce, 1969’da, Amerikalıların aya insan indirmeleri Sovyetler
Birliğiyle yaptıkları uzay yarışını noktalamıştı. Yarışı Amerika
“kazanmış,” Amerka’nın teknoljik üstünlüğünü ispatlamıştı. Ondan sonra
uzayla ilgili araştırmalar, birkaç istisna dışında, mekanik
sistemlerle gerçekleştirilmişti. Örneğin Mars’a robot araçlar
gönderilmiş, dünyadan kontrol edilerek kimyasal deneyler yaptırılmış
ve dünyaya resimler gönderilmişti. Fakat son yıllarda insanlarla
yapılacak uzay yolculukları tekrar ivme kazanmıştır.
Bunun en büyük nedenleri arasında başkan Bush’un (Kennedy’nin yaptığı
gibi), Amerika’nın tekrar aya insan göndereceği ve ondan sonrada
Mars’ı ziyaret edecekleri deklarasyonu vardır. Geçen yüzyıldaki uzay
yarışının amacının “öğünmek” olduğu, konuyla ilgilenenlerin
söyledikleri arasındadır. “Benim teknolojim seninkinden üstündür”
demek uğruna milyorlarca dolar harcandıktan sonra, uzay teknolojisi
başka işlere yönledirilmiştir. Uydu yardımıyla iletişim (radyo,
televizyon ve Internet gibi), GPS, uzay teleskopları örneğin, uzay
teknoljisinin yarattıkları sistemler arasındadır. Fakat tekrar
kızışmaya başlayan uzay yarışının amacı, ne yeni üründür ne de öğünme.
Amaç, yeni dünyalarda koloniler kuracak ilk ülke olmaktır.
İnsanlığın aya inişinden bu yana, kıyasla diğer harcamalardan az olsa
da, başta Amerika olmak üzere, Avrupa Birliği, Çin, Japonya ve Rusya
güneş sistemindeki gezegenleri ve ayları incelemektedir. Bundan birkaç
yıl önce, güneş sisteminin en küçük gezegeni Merkür’de bile su
olabileceği, bilim adamlarını çok heyecanlandırmış ve dolayısıyla
gezegenler ve onların aylarında koloni kurmanın tahminlerinden çok
daha kolay olabilecğini kanıtlatmıştır. Fizikçi Steven Hawking’de
bundan birkaç ay önce, insanlığın yaşayacak yeni yerler bulması
gerektiğini, çünkü böyle devam ederse küresel ısınmanın dünyamızın
yaşanamayacak bir yere dünüştüreceğine inandığını söylemişti.
Bu gelişmeler, güneş sistemindeki diğer “dünyaları” çok daha ayrıntılı
incelemenin gerektiği fikrine yol açmıştır.Bu araştırmaların ilki
olarak bu yıl Avrupa’lılar bir uzay aracını aya indirmiş (esasında
yüzeye çarptırmış), Japonlar, Çinliler ve Amerikalılar 2006 ile 2008
yılları arasında ayla ilgili programlarını açıklamışlardır.
Amerika’lıların uydusu örneğin, hem gelecekte gönderecekleri uzay
aracının ineceği yeri ve hem de ayın güney kutbunda su olup olmadığını
araştıracakmış. Ayda su varsa, Amerikalılara göre, 30-40 yıl içinde
orda bir koloni kurulma adımları atılacaktır.
Ayda su yoksa, hem ince bir atmosferi ve hem de donmuş halde suyu olan
Mars’ın insanlığın dünya dışında ilk yerleşim yeri olacağı
düşünülmektedir. Burdaki tahminlere göre ilk insan en geç 30 yıl
içinde Mars’a inmiş olacaktır. Bilinenlere göre, Saturn ve Jupiter
insan yaşamına elvirişli değildir fakat Saturn’un ayı Titan ve
Jupiter’in ayları Io, Europa, ve Ganymade yaşanacak duruma
getirilebilinir denmektedir. Böylece Mars’tan (ya da aydan) başlayarak
güneşin birçok uydusu, insanların yaşadığı yerler olacak.
Yaşadığımız dünyayı hızla artan nüfüs, küresel ısınma, erezyon, ve
savaş gibi mantıksız davranışlarla yaşanmaz hale getiren insanlık,
yeni dünyaları bunun için mi arayacak ve bu dünyalarda daha mı
“insancıl” yaşayacak? Geçmişinden hiçte ders almamış görünen bizler,
yeni “dünyalarımızı” da yaşanmaz kıldığımızda ne yapacağız? Son
yıllarda fizikçiler, ışığın hızından daha hızlı gidemiyeceğimizin bir
kanun olmadığını söylüyorlar. Eninde sonunda bütün evrenin bize açık
olduğuna inanıp, gittiğimiz her yeri yaşanmaz bir hale mi
getireceğiz.?
Bu soruların yanıtları ne olursa olsun, yakın gelecekte bu öykünün ilk
adımları atılmış olacak. Son yıllarda bu öyküye katkısı olacak ülkeler
arasına Hindistan’ı koyanlar da var. Böylece Avrupa Birliği, Rusya,
Çin, Japonya ve Amerika’ya bir ülke daha katılmış olacak. Türkiye’nin
bu maceraya kendi başına katkıda bulunması için yeteri kadar “büyük”
değildir, fakat Avrupa Birliğinin bir üyesi olarak bu öykünün bir
parçası olabilir. Bu da Avrupa Birliği’ne girmemizin önemini irdeleyen
başka bir neden değil midir?
Yorum eklemek istiyorsanız, lütfen
buraya
tıklayınız...
Hicri Köroğlu
|