AMERİKA, DİN ve LAİKLİK
Amerika’nın anayasası yazıldığında, resmi bir din belirlemek önemli
bir tartışma konusu olmuş, ve Amerikan tarihçilerine göre, Thomas
Jefferson’ın büyük çabaları anayasaya resmi dinle ilgili bir madde
konulmasını engellemiştir. Anayasalarında “resmi” bir din olmaması
Amerikalıların sık sık övünerek vurguladıkları bir şeydir.
Anayasalarında bir din belirlenmemiş olmasına rağmen, din
(Hiristiyanlık), Amerikan tarihinde ve günlük yaşamında önemli bir rol
oynamaya devam etmektedir.
Hiristiyanlık Amerikan yaşamında önemli değişikliklerden geçmiştir.
Ondokuzuncu yüzyıla kadar fesat veya dinsizlikle itham edilenleri,
Iran’daki mollaları imrendirecek bir şekilde öldürten Puritan
mezhebi o şekil uygulamadan vazgeçmiştir. Kiliselerine ibadete gelen
katillere, Kızılderililerin soykırımında dince bir sakınca olmadığını
belirten papazlar da tarihe katılmıştır. Özellikle son elli yıldır
para, dinin çok daha önüne geçmiş ve eskiden kutsal gündür diye Pazar
günleri kapatılan alış-veriş yerleri geçmişte kalmıştır. Kapitalizmle
baş edemiyeceklerini anlayan dinciler, esasında son yüzyıldır
kapitalizmi Hiristiyanlıkla bağdaştırmaya çalışmış ve bunda da çok
başarılı olmuştur.
İstatistiklere göre, Amerikan şirketlerinin genel müdürlerinin yüzde
yetmişi kendilerini dindar (coğunluğu bir Protestant mezhebine
bağlıdır) olarak tanıtır. Yirminci yüzyılda yaratılan, ve ekonomik
sistemde başarının şartlarından biri olan WASP “White Anglo-Saxon
Protestant” (Beyaz-İngiliz Asıllı-Protestant) sözcüğü bu başarının
bir simgesidir. Bir kilisenin üyesi olmak, Pazarları ibadete gitmek,
gönüllü olarak (özellikle din uğruna) başkalarına yardım etmek
dinciler tarafından Amerika’nın şuuruna işlenmiş ve Amerika’lıların
kendilerini “Allah’ın seçtiği” bir ırk olarak görmesinde büyük rol
oynamıştır. Millet Meclisi başkanı Dennis Hastert partisinin son ara
seçim başarısını bile bu görüşle eş kılmıştır. Bay Hastert, seçimle
ilgili yaptığı açıklamada, seçim zaferinin Amerika’yı Hiristiyan
prensiplerine bağlı olarak yönetmeleri için Allah’ın sunduğu bir
armağan olarak gördüğünü söylemiştir.
Amerikan ozanı Bob Dylan’ın “God Is On Our Side” (Allah
bizim tarafımızı tutar) türküsü her ne kadar bu düşüncenin saçmalığını
vurgulasa da, halkın büyük çoğunluğu, Dennis Hastert gibi, Amerika’nın
Allah yanında özel bir yeri olduğuna inanır. Kızılderilileri yok
etmede bile Allah’ın parmağını gören Amerika’lıların, dünyanın en
güçlü ülkesi olmalarına da Allah’ın verdiği bir nimet olarak
bakmaları, “seçilmiş” olma inancının bir uzantısıdır.
Hiristiyanlığın toplumla bukadar kaynaşması bir boşlukta
gelişmemiştir. Anayasanın laikliğini esas tutan örgütler, özellikle
1920 ve 1930’larda, önemli başarılar elde etmiş ve toplumun her
kesimine sarkmış dinde kısatlama aramışlardır. Bunlardan, bayan O’Hara
tarfından kurulan “Allaha İnanmayanlar” derneği, Anayasa mahkemesinden
devlet okullarında dini eğitmle dini törenleri yasaklayan kararlar
almıştır. ACLU “Amerian Civil Liberties Union” (Amerikan Sivil
Özerklik Derneği), bu konuda hala çok aktif bir örgüttür.
ACLU’nun en son çabası Hz. Musa’ya geldiği varsayılan emirlerle
ilgilidir. Hem Hiristiyanlar ve hem de Museviler Allah’ın Hz. Musa’ya
On emir gönderdiğine inanır ve bu emirleri dinlerinin temeli
sayarlar. Bazı eyalet ve beldeler bir tablette yazıldığı varsayılan bu
“emirleri” belediye ve eyalet binalarında sergilemişler, fakat kısa
bir zamanda ACLU’un açtığı davalarla karşılaşmışlardır. Bundan birkaç
ay önce, Anayasa mahkemesi ACLU’yu haklı bulmuş ve devlet binalarında
bu gibi dini sembolleri sergilemenin anayasaya karşı olduğunu
bildirip, sergilerin kaldırılmasını emretmişti.
Amerika’nın kuruluşundan bu yana, din ve laiklik tartışması kesintisiz
devam etmiştir. İç savaşlarından beri her para birimlerinde “In God
We Trust” (Allaha güveniyoruz) yazdıran, meclis yılını duayla açan
(bu açılışların birkaçını Müslüman imamlar yapmıştır), başkanlarını
İncil’e el koydurarak yemin ettiren bir toplum, “laik midir” sorusu,
üstünde düşünülmesi gereken en önemli sorundur.
Amerika’lılara sorarsanız yanıt, “evet Amerika laiktir” olur.
İnsanların hemen hemen hiçbir şeyde ideale erişemiyeceğini vurguluyan
Amerika’lılar, laikliktede ideal aramanın yanlış olduğunu savunurlar.
Bir toplumu uluslaştıran unsurlar arasında örf ve töreninin önemli
rolü olduğu Amerika’lılarca da sık sık dile getirilen bir konudur.
Amerika’lılara göre, yüzde 94’i Hiristiyan olan bu ülkede, laik
olmasına rağmen, yüzyıllardır toplumun içine yoğrulmuş töre ve yaşam
alışkınlıklarını kesip atmak hemen hemen imkansızdır. Bunlarca önemli
olan, ülkeyi daha da sağa götürmek istiyenlere karşı, ACLU gibi, güçlü
ve aktif kurumlar olmasıdır.
Amerika’da dünyanın her dinini yansıtan topluluklar vardır. Bunlar,
günlük hayatlarını, tomplumun diğer birimlerinden baskı görmeden,
inançlarının gerektirdiği koşullara göre sürdürürler. Örneğin,
teknolojiye inanmayan bir Hiristiyan mezhebi, Amiş, belirli birkaç
eyalette toplu olarak yaşarlar. Bizim eyaletin karayollarında at
arabasıyla yolculuk eden Amiş’lere sık sık rastlanır. Küçük veya
büyük, her dinin yargı önündeki hakkı aynıdır.
Amerika’da laiklikle bağdaşmayan birçok uygulamanın olduğu bir
gerçektir. Fakat yaşamdaki herşey gibi, laiklikte de önemli olan
ideale doğru adım atılıp atılmadığıdr. Kuruluşlarından bu yana,
Amerikalılar laiklik konusunda, bazen geri adım atmalarına rağmen,
önemli başarılar elde etmişlerdir. Hemen hemen bütün köktendincilerin
çadırı altında toplandığı Cumhuriyetçi Partisinin ara seçimi kazanması
ve 11 Eylül olayı, geriye adım atma kuşkusunu yeniden doğurmuştur.
Geri adım atılsa bile, elli yıl sonra bakıldığında, Amerikanın ideal
bir laikliğe doğru yürüdüğünü göreceğimize inanıyorum.
Amerika’daki sistemin bazı çelişkilerini örnek tutup, Türkiye’yi
geçmişe yönlendirmek istiyenler, ya Amerika’yı bilmiyorlar ya da
gerçeğin büyük bir bölümünü görmemezlikten geliyorlar. Dini araç
edenlerin bu ülkeye nelere mal olduğunu gayet iyi bilen
Amerika’lıların laiklik konusunda taviz vermeyecekleri kesindir.
Esasında burdaki ilginç gelişme Hiristiyanlığın, “modern” hayata
uyabilmek amaçlı değişimidir. Ve bu değişim Türkiye ile Amerika
arasında dinle ilgili en büyük çelişkidir. Hiristiyanlık, modern çağa
ayak uydurmak amacıyla kendini yenilemeye doğru gidiyorken, Türkiye’yi
de içeren İslam dünyası, modern çağı İslam’ın kılıfına sıkıştırmakla
uğraşmaktadır.
Yorum eklemek istiyorsanız, lütfen
buraya tıklayınız...
Hicri Köroğlu