ERMENİ
İDDİALARI ve ABD TÜRKLERİ
Son on
yıldır, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Amerika’da da Ermeni
diasporası, varsaydıkları soykırımı Amerikan halkına kabullendirme
amaçlı bir çaba içindedir. Aradıkları sempatiyi terörle elde
edemeyince, enerjilerini politik meydana yönlendirmişler ve burdaki
her hükümet birimine “baskı” yapmaya başlamışlardır. Mahalli ve eyalet
çapında bazı başarılar elde etmelerine rağmen, federal parlementodan
istediklerini henüz alamamışlardır.
Esasında
yerel başarıları küçümsenmeyecek kadar önemlidir. Amerikan okul
sistemleri, seçimle gelen ve diğer hükümet birimlerinden bir hayli
özgür olan kurullarca yönetilir. Beş milyonluk Minnesota eyaletinde
300’e yakın “özgür” okul kurulu vardır, bütün Amerika’da ise binlerce.
Bunlardan bazıları, Ermeni kökenli Amerika’lıların isteğine uyarak,
Ermeni tezini benimsemişler ve okullarında tarih eğitimini Ermeni
tezine uyumlu bir şekilde yapmaya başlamışlardır. Fakat Ermeni
lobisinin esas amacı, dünya kamu oyunda çok büyük yankılar yapacak
Amerikan federal parlementosundan çıkan ve 24 Nisan’ı Ermeni
soykırımı günü olarak
belirleyen
bir bildiridir. İlk bakışta çok masum görünen böyle bir bildiriyi,
Ermenilerin kendilerini esas amaçlarına götürecek bir basamak olarak
gördükleri şüphesizdir.
Bu,
Türkiye hükümetinin özür dilemesi, para tazminatı ve toprak isteğini
içeren çok boyutlu bir amaçtır. Fakat son üç dört yıldır Ermeni tezini
savunanlar, bunları dile getireceklerine, savlarını kabullenen
Türkiyenin temizlenecek vicdanından söz etmektedirler. Böylece hem
savunduklarının ispat edilmiş tarihi bir gerçek olduğunu, ve hem de ne
kadar alçak gönüllü olduklarını her fırsatta dinleyicilere
sunmaktadırlar.
İki
Şubat, 2001’de yerel gazetemizde bir yazısı yayımlanan Steven
Feinstein (Minnesota Üniversitesi Humprey Enstitüsü insan hakları
bölümünden sorumlu kişi), bu tezi savunmuş ve Almanya Yahudi
katliamını kabullenmekle nasıl vicdanını temizlemişse, Türkiye’nin
aydına çıkması için aynı şansı olduğunu yazmıştır. Ermeni yanlısı Bay
Feinstein, Ermeni iddialarının doğru olmayabileceğinin yanından bile
geçmemiştir. (Bay Feinstein’nin düşüncelerini eleştiren yazım,
beklediğim gibi, gazetimizce yayımlanmamıştır.) Feinstein’in yazısı
yayımlanmadan bir iki ay önce eyaletimize konuşmaya gelen Ermeni
asıllı Profesör Hovasian’da aynı doğrultuda konuşmuştur. Eyaletimizin
Dış İşleri Komitesince çağrılan Ermenistan’ın Amerika büyükelçisi bile
dinleyiciyeler aynı tez doğrultusunda seslenmiştir. Bu kişilerin
planlanmış bir programı uyguladıkları açıktır.
Son
yıllarda Amerika’nın dört köşesini ablukaya almış görünen Ermeni
diasporasıyla çatışan Türk-Amerikalıların önündeki engeller nelerdir
ve bu engelleri aşmak için neler yapılmalıdır?
Türklere
Güvenirsizlik:
Amerika’da, diğer Batı ülkelerinde olduğu gibi, Türklere güvenirsizlik
vardır. Bunun nedenleri içinde Batı’nın İslama karşı ön yargısı ve
Türklerin asırlarca Avrupa’nın doğusunun hemen hepsini kontrol altında
tutması da vardır. Tarihlerinde başka ırkların (örneğin Romalılar ve
Avusturyalılar) istilasına uğramalarına rağmen, Sırpların Türklere
karşı besledikleri kin, esasında Batı duygularını yansıtan ve
Avrupa’lıların Türklere kızgınlıklarını gösteren bir davranıştır.
Ön
yargının antidotu ön yargıya maruz kalanların bilinmesi ve
tanınmasıdır. Türkiye’nin hergün artan turist trafiği, ülkemizin
stratejik öneminin gün geçtikçe daha fazla anlaşılması ve Amerika’da
ki Türk göçmenlerin, henüz politik sahaya yansımamasına rağmen,
başarıları bu ön yargıyı, yavaş olsa da, deiğiştirmektedir. Türkiye’ye
tatile giden Amerikalılardan ülkemize hayran olmadan dönen yoktur ve
Ermenilerin “canavar Türkler” söylemini çürüten en büyük kozumuzdur.
İlginçtir, Milli takımımızın Dünya Kupasında 3. gelmesi bile Türklerin
imajını olumlu olarak etkilemiş ve 20. asrın başından beri bizleri
yerin dibine sokan Ermenilerin abartı ve yalanlarını açığa çıkartmakta
çok yararlı olmuştur. Bu olumlu gelişmelerin daha da etkin olması
için, ağır başlı ve sağ duyuyla davranmaya devam etmemizin büyük önemi
vardır.
20. Asrın
Başında Amerika’ya Gelen Göçmenler:
20. asrın
başında Osmanlı sınırları içinden Yeni Dünya’ya önemli sayıda göçmen
gelmiştir. Yeni Dünya’ya gelme nedenleri ne olursa olsun, Hiristiyan
kökenli bu göçmenler, Yeni Dünya’ya ayak basar basmaz, bütün
Avrupa’nın içinde olduğu müthiş kargaşalığa rağmen, durumlarının
acilliğini İslama ve Türklere yüklemişlerdir. Uzun süre karşıt
bulamayan öyküleri bir efsane gibi her geçen gün daha da
abartılmıştır. Amerika Amerika, Lawrence of Arabia,
ve Gece Yarısı Ekspressi filmleri bu efsaninin örneklerindendir.
Amerikalıların, kendi dinlerinden olan Yunan ve Süryani kökenli
vatandaşların da destekledikleri Ermenilere, inanmamaları için şimdiye
kadar elle
tutulur bir neden yoktu.
Fakat son
50 yıldır Amerika’ya gelen Türk göçmenleri, denklemi değiştirmiştir.
Her ne kadar bizden daha önce gelen göçmenler Amerikan toplumunun,
sanattan politikaya kadar, her safhasına daha kökten yerleşmişlerse
de, zamanla bu eşitsizliğin de giderileceğinden eminim. Ermeni kökenli
yazar William Soreyan, veya film yapımcısı Elia Kazan, bestekar Aram
Kaçatorian, veya 8 yıl Kaliforniya eyalet valiliği yapan
Dökmeciyan’ın vardıkları yerlere Türk kökenli Amerikalıların da
geleceğinin zamanı yakındır.
Eğitim:
Amerika’da girdiğimiz her
tartışmada Ermeniler bizim tarih eğitimimizin, özellikle 20. yüzyıl
tarihiyle ilgili, ne kadar yetersiz olduğunu tekrarlarlar. Bu iddiada
haksızda değildirler. Katıldığımız toplantılarda, Ermeni tezini
benimsemiş profesörler, iki-üç nesil beyinleri yıkanmış Ermeni asıllı
Amerikalılarla ve arkadaşları vardır. Çoğumuz, Ermenilerin söz konusu
ettikleri olayları değişik belge ve kitaplardan öğrenmeye/anlamaya
çalışmışsak ta, bu çalışmalar genelde sistemsiz ve plansız olduğundan
yetersiz kalmıştır.
Tarih kitaplarımızda 20.
yüzyıla daha fazla önem vermenin zamanı gelmiştir. Lise mezunu olarak
Amerika’ya geldiğimde ne İkinci Dünya Savaşı, ne Rus-Japon Savaşı, ne
de Hindistan ve Pakistan’a özgürlük getiren olaylar hakkında önemli
bilgim vardı. 20. yüzyıl tarihinin okul kitaplarımızda daha ağırlıklı
işleneceğini okumuştum. Bunun doğru olduğuna inanmak isterim.
Tavrımız:
Bir taraftan tarihi
önyargısız olarak tartışmayı savunurken, öbür yandan bizden farklı
düşünenlere Türk düşmanı veya vatan haini demek yanlıştır. Böyle bir
yargıya varmadan önce, karşıyı iyi dinlemek, kendi görüşlerimizi serin
kanlılık ve mantıklı bir şekilde sunmak gerekir. “Tatlı dil yılanı
deliğinden çıkarır” ata sözümüz bu konuda çok geçerlidir.
Hergün dünyanın dört
köşesindeki Türk derneklerinden Ermeni sorunuyla ilgili Internet
vasıtasıyla binlerce bilgisayara ulaşan birçok yazı nın amacı nerdeyse
bu “Türk düşmanlığını” veya “vatan hainliğini” ispatlamak içindir.
İşin kötüsü, bu konuda bizleri çok aydınlatacak olan yazıların bu
elektronik posta kalabalığında kaybolma tehlikelesidir.
Doksan yıla yakındır
Amerika’da “soykırıma” uğradık diye propaganda yapan Ermeni
diasporası, halkın şuuruna büyük bir nakış işlemiştir. Bunu birkaç yıl
içinde değiştirmek mümkün değildir; sabır ve zaman ister.
Unutulmamalıdırki, Türkiye’ninkide dahil, dünya tarihini genelde Batı
tarihçileri yazmıştır. Düne kadar katil Kolombos’u ve gaddar Kortez’i
büyük kahraman olarak gösteren tarihçilerin Ermeni konusunda da hata
yaptıklarını elbet birgün kabulleneceklerdir.
İşte o zaman
aynı kültürün evlatları olan biz ve Ermeniler, yaralarımızı beraber
sarabilir, bin yıllık ortak yaşamın sevinç ve heyecanını, 100 yıllık
bir aradan sonra, tekrar konuşabiliriz. Bu amaca ulaşmanın, yurt
dışında olan bütün Türkler gibi, anavatandaki vastandaşlarımızın
kutsal saydıkları bir görev olmalıdır.
Yorum eklemek istiyorsanız, lütfen
buraya tıklayınız....
Hicri Köroğlu