SEÇİM SONUÇLARI
Üç Kasım’da Türkiye’de ve beş Kasım’da Amerika’da
yapılan seçimleri sağcılar almıştır. Türkiye ve Amerika sağının elde
ettikleri bu başarıyı nasıl kullanacakları, burda (Amerika’da) son
günlerin büyük merak ve tartışma konularındandır.
Amerika’daki seçimleri Bush’un kişisel bir zaferi
olduğunu gören kesim coğunluktadır. Bunlar, 2000 yılında seçmenin
azınlığıyla başkanlığa gelen Bush’un seçim zaferine (halkın 2000
yılında esirgediği) “güven oyu” diye bakmaktadırlar. Bu yorumculara
göre, Bush seçim kampanyasının son iki haftasında, kendini ülkenin
dört köşesine götüren yoğun çabalarıyla kişisel prestijini ortaya
koymuş, ve sağcıların zafer sofrasında “aslan payını” hak etmiştir.
Bush’un ve Amerika sağını oluşturan Cumhuriyetçi
partisinin bu başarısının, Amerika’nın iç politikası için önemli
anlamı vardır. Cumhuriyetçi parti içinde toplanan Amerika’nin dinci
kesimi, 60 yıldır gittikçe laikleşen ülkeyi geri çevirmek isterler.
Yapmak istediklerinin arasında kürtajı yasaklamak, okullarda din
eğitimi vermek, ve devlet okullarında evrim teorisi yanında, hayatın
İncil’e göre gelişmesini de anlatan dersler koymaktır. Sağda toplanan
diğer grupların gündeminde silah almayı ve taşımayı denetleyen
kanunların “düzeltilmesi”, vergilerin indirilmesi, çevreyle ilgili
konularda işverenlerin güçlendirilmesi, sosyal sigortanın
özelleştirilmesi, sosyal güvence (ki Amerika bu konuda Avrupa’dan
çağlarca geridedir) ağının gevşetilmesi gibi konular vardır.
İşte burda merak edilen bunlardan hangi konuların
Cumhuriyetçi partinin gündemine gireceğidir. Seçimden üç-dört gün
sonra Clinton hükümetinin sınırladığı milli park kar arabası
trafiğinin tekrar eskiye döndürülmesini küçük bir başlangıç sayan
Cumhuriyetçiler, istediklerinin bazılarını gerşekleştirmeye
başlamışlardır. Şimdiye kadar Senato tarafından onaylanmayan
muhafazakar federal hakimlerden ikisi seçimlerden kısa bir zaman sonra
komisyondan geçmiş olup, senatonun kesin onayını beklemektedirler.
Esasında burdaki sağın istediği anayasa mahkemesini değiştirmektir.
Hayat boyu atanan anayasa mahkeme hakimlerinden en azından ikisinin
Bush döneminde emekli olacağı söylenmektedir. Cumhuriyetçi senatonun,
Bush’un atayacağı hakimleri (ki sağcı olacaklarına kesin bir gözle
bakılmaktadır), çabucak onaylayacağı kesindir.
Bundan sekiz yıl önce, 1994’te, Cumhuriyetçiler
seçimlerden büyük bir zaferle çıkmış, ve bu zaferin mimarı Newt
Gingrich’ın önderliğinde “Cumhuriyetçi Devrim” hareketini
başlatmışlardı. Bu haraket geri tepmiş ve 1996 başkanlık seçiminde ve
1998 ara seçimlerinde yenilgiye uğramışlardı. Bu yenilgileri göz
önünde tutup Cumhuriyetçi partinın daha fazla sağa kaymayacağını
düşünenler var. Fakat partinin, temelini oluşturan aşırı sağcıların
baskısına nekadar dayanabileceği en çok merak edilen bir konu.
Temelden gelecek bu baskı (Türkiye’de kazanan parti
için de en önemli soru olduğundan), iki ülkenin seçimlerindeki büyük
simetriyi belirler. Türkiye’deki yorumlar bir yana, Amerika’da AKP’nin
seçim başarısına olumlu bakılmaktadır. New York Times gazetesinin eski
İstanbul muhabiri Steven Kinzer’dan, bizim eylatet üniversitesinin
Osmanlı Tarihi kürsüsü başkanı profesör Ceasar Farrah’a kadar birçok
kişi, demokrasinin tam oturması için Türkiye’nin böyle bir deneyimden
geçmesi gerektiğini savunur. Diğer İslam ülkelerine kıyasla,
Türkiye’deki demokrasiyi, laikliği ve kadın haklarını hayranlıkla
vurguluyan bu gibi kişiler, AKP’ye (özellikle Türkiye’de), yönetilen
şüpheyi “gereksiz korku” diye değerlendirmektedir. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin konu üzerindeki hassasiyetini de aynı korkuyla eş
kılanlar, bu hassasiyetin Türkiye’yin diğer İslam ülkelerinden çok
daha ileri olmasının bir nedeni olup olmadığını nedense sormazlar.
Tayyip Erdoğan’ın verdiği ılımlı mesajları savlarını doğruladığını
düşünen Batılıların, bir müddet daha bu sorunun üstüne gitmiyecekeri
büyük bir olasalıktır.
Amerikalılara göre, seçimler ikili ilişkileri pek
değiştirmeyecektir. Fakat, burda başkanın dış politika zaferi diye
yorumlanan Güvenlik Konsey’inin Irak kararı, seçim başarısı da
eklenirse, Bush’un elini bir hayli kuvvetlendirmiş, ve dış ilişkilerde
daha da tek yönlü davranmasına yol açmıştır. Türkiye’yle ilişkilerde
de Amerika’nın çıkarının daha önemli rol oynayacağı kesindir. AKP,
tabanındaki baskı sonucunda çok sağa kaysa bile, Amerika’nın
tutumunda büyük bir değişiklik olmayacaktır. Elli yılı aşan bir
süreçte Suudi Arabistan gibi kökten dinci bir hükümetle gayet iyi
anlaşan Amerika için, Türkiye’nin teokratik bir yola girme ihtimali
büyük bir problem değildir.
Fakat
bu olanak bizler için çok önemlidir. Bütün şüphelerimize rağmen, biz
diaspora Türklerin istediği (kabullenmesi zor olsa bile), Batıda
düşünülenlerin doğru olması ve Ilımlı İslam dedikleri AKP’nin demokratik
bir yol tutmasıdır. Cumhuriyetçiler çok sağa kaçarsa, Amerika halkı
iki yıl içinde durumu değiştirebilecek hakka sahiptir. Eğer AKP dini
bir rejime doğru giderse, Türk halkının hangi hakka sahip olacağı
kuşkularımızın ana noktasıdır.
Yorum eklemek istiyorsanız, lütfen
buraya tıklayınız....
Hicri Köroğlu