Hicri Köroğlu
Mesaj ve Tartışma Panosu
1962 yılında eğitim için Amerika’ya geldi.
Minessota (ABD) Ünersitesinden makine mühendisliği diplomasını aldıktan
sonra Californiya Üniversitesinde feza dinamiği üzerine ihtisas yaptı.
Otuzdört yıllık bir iş hayatından sonra, 2002 yılında bilgisayar teknoloji
müdürlüğü yaptığı şirketinden emekli oldu.
Editöre yanıt vermek veya
konu hakkında düşünce eklemek veya eksik olan bir bölümü tamamlamak için lütfen
Mesaj Panosu'nu kullanın.
|
|
TOLERANS TÜRBAN VE DEMOKRASİ
Emekli olmadan birkaç yıl önce koyu
Hiristiyan bir arkadaş, okumam için bir kitap vermişti. Lee Strobel’in
İsa’yı Savunma (Lee Strobel,The Case for Christ, Grand Rapids:
Zandervan, 1998) kitabında yazar, 13 Hiristiyan ilahiyatçısıyla
yaptığı röportajlardan sonra, İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğunun ve
kutsallığının artık kaçınılmaz bir gerçek olduğunu yazmıştı. Arkadaş,
kitabı geri verdiğimde, kitapla ilgili düşüncelerimi sormuştu. Ben de
yazarın Hiristiyan ilahiyatçısı olmayanların fikirlerini almamasını
doğru bulmadığımı söylemiştim. Buna karşılık arkadaş, “ondandır ki
kitabı bitirmedim” demiş ve zaten Hiristiyan ilahiyatçılarından “İsa
kutsaldır” demekten başka birşey beklenemeyeceğini eklemişti.
Ben, bazı Hiristiyan ilahiyatçıların değişik düşündüklerini söylemiş
ve ona De Paul universitesinin Hiristiyan ilahiyat profesörü John
Donimic Crossan’ın Tarihi İsa kitabını (John Dominic Crossan,
Historical Jesus, San Francisco: Harper Collins, 1992) önermiştim. O
kitapta eski rahip ve papaz olan Crossan, İsa’nın Tanrı’nın oğlu
olmadığını, hiçbir mucize yaratmadığını ve cesedinin köpekler
tarafından yendiğini ileri sürüyordu. Doğrusunu söylemek gerekiyorsa,
arkadaşın tepkisinden çekinmiştim. Fakat arkadaş sadece: “Ben o adamın
fikirlerini doğru bulmuyorum” demişti.
Bu olaylardan sonra, ister istemez gelişmiş ülkelerin en dindarı
Amerika ile Müslüman ülkeler arasında kıyaslama yapmaya başladım.
Bangladeş’ten Türkiye’ya kadar, Islam’ın dogmasıyla bağdaşmayan
herhangi bir düşünce İslam’a büyük bir hakaret olarak algılanır. O
gibi düşüncelerini açıklayanlar ya öldürülür (bakın Turan Dursun ya da
Salman Rushdie gibi), haklarında ölüm fermanı çıkartılır. İşin ilginç
tarafı, Salman Rushdie’nin Şeytan Ayetlerinin tek satırını bile
okumayanlar, o kitabın İslam’a hakaretle dolu olduğunu söyler ve
İran’nın ölüm fermanını aklamaya çalışır.
Amerika’da Crossan gibi Hiristiyan inancının (kendisinin hala koyu
hiristiyan olduğunu söyler) özünü sorgulyan biri, gazete ve
televizyonlarda fikirlerini korkmadan savunurken, İslam ülkelerinde
onun gibilerin hayatlarına son verilir. İslam’la ilgili en ufak
sorgulamayı bile Hiristiyan’lığın veya “dinsizliğin“ veya
“imansızlığın“ uydurması olduğunu iddia eden (örneğin peygamberin
evlilikleri, peygamberin okur yazar olup olmadığı) Müslüman ülkelerin
geri kalmışlığında bu tavrın etkisi var mıdır?
Yaklaşık yüzde 80’inin Müslüman olmadığı dünyada İslam’a yönetilen
birçok soru vardır. Bunlardan bazıları art niyetli olabilir, fakat
özellikle iyi niyetle sorulanları, eğer “ Cihad’ın“ anlamı gerçeği
arayışsa, bu arayışın içine koymamız gerekmez mi? Tarihçi Arnold
Toynbee İnsanlik ve Dünyamız kitabında (Arnold Toynbee, Mankind and
Mother Earth, New York ve Londra: Oxford University Press, 1976)
imparator Konstantin’in hiristiyan ettiği Roma İmparotorluğunun,
Hisirstiyanlığa geçtikten hemen sonra, Hisitiyanlık adına 300,000
Lombard’lıyı, Hiristiyan olmayı red ettikleri için, öldürmesi olmuştur
diye yazar. Aynı kitabında Toynbee, güçlenen İslam’ın yaptığı ilk
şeylerden birinin, Medine’nin kuzeyindeki bir kasaba’nın, İslamı
kabullenmedikleri için, 50,000 yahudi vatandaşını öldürdüğünü iddia
eder. Kendi dinini bu şekilde eliştiren Toynbee’yi İslam’a iftira
ediyor diye baştan savmaktansa, yanlış mı ya da doğru mu diye
araştırmamız gerekmez mi?
Neden Hiristiyan Karen Armstrong’un İslam’a olumlu bakışını
inancımızın ispatı olarak görür, fakat başka bir Hiristiyan’ın (ya da
Yahudi’nin, ya da Hindu’nun) İslam inancına soru yöneltmesini hakaret
olarak görürüz?
Gariptir, dini inançlarına bağdaşmayan her düşünceyi kendilerine
hakaret sayan, o düşünceleri yasaklamak isteyen (bazen cinayetle,
bazen ölüm fermanlarıyla) zihniyet, demokrasi adına türban’ın serbest
bırakılmasını ister. Gelişmiş ülkelerin en dindarı Amerika’da türban
serbest olduğu gibi, İsa’nın cesedini köpekler yemiştir demek te
serbesttir. Önceki bir yazımda Amerika’nın hala çok sesliliğe tolerans
gösterdiğini umut verici bir işaret olarak gördüğümü yazmıştım. Eğer
bir gün Amerika John Dominic Crossan’ı yüzde 95’i Hiristiyan olan
Amerika’ya hakeret ediyor diye susturmaya kalkarsa, Amerika’yı
lanetleyeceğim. Salman Rushdie’ye ölüm fermanı çıkartan İran’ı
lanetlediğim gibi.
Yorum eklemek istiyorsanız, lütfen
buraya tıklayınız....
Hicri Köroğlu
|